27.07.2017 08:47

Ahmet Şık'ın savunması Twitter'ı salladı

Cumhuriyet gazetesi davasının 3. gününde savunma yapan Ahmet Şık Türkiye'nin yeniden "dünyanın en büyük gazeteci hapishanesi" olduğunu belirterek, "Ne Cumhuriyet Gazetesi'nden bir illegal örgüt ne de bizlerden terörist çıkaramayacaksınız" dedi.

Cumhuriyet Kitap'ın Genel Yayın Yönetmeni Turhan Günay'a, Mahkeme Başkanı Abdurrahman Orkun Dağ, "Sizden vurucu bir anlatım beklerdim ama yapmadınız" dedi. Günay da bunun üzerine, "Ben iki yaşındayken annemi kaybetmişim. Annemin ölüm tarihini bilmiyoruz. Savcıya teşekkür ediyorum iddianamede annemin ölüm kaydı var" diye konuştu.

İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen Cumhuriyet gazetesi davasının 3. gününde köşe yazarı Hakan Kara, Cumhuriyet Kitap Genel Yayın Yönetmeni Turhan Günay ve muhabir Ahmet Şık savunmasını yaptı.

'Yere 100 dolar atmış'

11'i Cumhuriyet gazetesi çalışanı, biri Twitter kullanıcısı 12 kişinin tutuklu bulunduğu 19 sanıklı Cumhuriyet davasının üçüncü günü Mahkeme Başkanı Abdurrahman Orkun Dağ'ın, "Dün avukat arkadaşlarımızdan birisi bizim anlamlandıramadığımız bir eylem yapmış. Yere 100 dolar atmış" sözleriyle açıldı.

Hakan Kara savunmasını yaptı

Duruşmada önce gazetenin köşe yazarlarından Hakan Kara savunma yaptı. 34 yıldır Cumhuriyet'te çalıştığını 2 bini aşkın haber, röportaj, söyleşi ve köşe yazısına imza attığını anlatan Kara, "Bunların arasında FETÖ'yü öven tek bir yazı yok. Gazetecilik yaşamım boyunca ne FETÖ'yü ne de başka bir terör örgütünü öven tek satır yazı yazmadım. Çoğulcu, katılımcı demokrasiyi, laikliği, sağlıklı bir çevrede yaşam hakkını, kadın-erkek eşitliğini, temel hak ve özgürlükleri savunan bir gazeteci olarak bu iddianamede yer alan tüm iddiaları reddediyorum. Hiçbir şeriatçı, terörist ve darbeci örgüte yardım etmedim" dedi.

'Tescilli FETÖ'cü Hüseyin Gülerce tanık, bense burada sanık koltuğundayım'

Savunmasında iddianamede tanıklar arasında yer alan Hüseyin Gülerce'ye değinen Kara, şunları kaydetti:

"FETÖ'yü tanımam. FETÖ ile çekilmiş bir fotoğrafım yok. Onunla aynı sofrada yemek yemedim. Pensilvanya'ya hiç gitmedim. Yıllarca FETÖ'yü öve öve bitiremeyen, onu yere göğe sığdıramayanlar, ona 'Hocaefendi Hazretleri' derlerdi. Ben böyle bir ifadeyi hiç kullanmadım. FETÖ'ye 25 yıl boyunca hizmet eden, ondan maaş alan Hüseyin Gülerce gibi insanların FETÖ'ye güvenmesini, örgütün güçlenmesini, yaygınlaşmasıın sağlamadım. Ne benim ne ailemin boğazından FETÖ'nün tek bir kuruşu geçmedi. Buna rağmen ben örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmekle suçlanıyorum. Tescilli FETÖ'cü Hüseyin Gülerce tanık, bense burada sanık koltuğunda oturuyorum. Telefonumda Bylock yok. Hiçbir Cumhuriyet yazarı veya yöneticisinin de yok. Bank Asya'da hesabım yok. TUSKON üyesi değilim. FETÖ'cü olarak bilinen hiçbir kurumla ilişkim yok. İddianamede FETÖ ya da herhangi bir terör örgütüyle ilişkim olduğuna dair tek bir kanıt yok. Buna rağmen 9 aydır hapisteyim. MGK'da 2004 yılında verilen FETÖ raporunu yok hükmünde sayan ben değilim. 2010 yılında 'Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'nde FETÖ'yü tehdit olmaktan tümüyle çıkaran ben değilim. Bugün Türkiye'de darbeye karıştıkları gerekçesiyle yargılanan 160 general ve amirali ben terfi ettirmedim. Terfilerin altında kimin imzası var? Bu general ve amirallerin güvenlik soruşturmalarını ben yapmadım. Askeri lise, KPSS gibi sınavların sorularını ben çalarak, yüzbinlerce genci mağdur etmedim. 15 yıl boyunca Pensilvanya ziyareti New York uçaklarını dolduran siyasetçi ve politikacılar kimlerdi? Neden bunların listesi çıkarılmaz. Hiçbir Cumhuriyetçi o uçaklarda yer almadı. AKP ile FETÖ'cülerin yakınlığını Türkiye'de bilmeyen var mı? Bu yakınlık, devletin, ordunun, emniyetin, yargının, eğitim kurumlarıınn, üniversitelerin bu çetenin eline geçmesinin en önemli anahtarı olmadı mı? FETÖ'ye her türlü desteği verenler, 15 temmuzun taşlarını döşeyenler Cumhuriyetçiler değildi."

Turhan Günay: '267 gündür tutukluyum'

Tutuklu yargılanan Cumhuriyet Kitap ekinin Genel Yayın Yönetmeni Turhan Günay da savunmasında, iddianamede kendisinin Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi olduğu yönündeki bilginin yanlış olduğunu söyledi; "Hiçbir zaman Cumhuriyet Vakfı Yöneticisi olmadım" dedi. FETÖ'den soruşturulan 4 kişiyle iletişimi olduğu şeklindeki suçlamaya yanıt veren Günay, "Hakkında FETÖ’den soruşturma bulunan dört kişiyle iletişimim olduğunu belirtilmiş. Görevim gereği tüm kitap fuarlarını izlerim. Bunlardan biri kitap fuarı için arandığım telefonlar. İkincisi Mustafa Koç diye biri Kayseri’den aramış. Hayatımda hiç Kayseri’ye gitmedim. Arkadaş beni davet etti, gitmeyi istedim ama gidemedim. O konuşma da bundan ibaret. Bir de Ali Çolak ile görüşmem var. Ali Çolak Zaman’da çalışan biri. Bir kitap yazmış bizi aramış. Dördüncüsü bir akademisyen. Kitapları var büyük ihtimalle bir kitap için aramıştır. Sadece bu 4 iletişim kaydı ve Vakıf yöneticisi gösterildiğim için 267 gündür tutukluyum" diye konuştu.

Hakim, 'Sizden vurucu bir savunma beklerdim' deyince...

Mahkeme Başkanı Dağ, Günay'a hitaben, "Sizden vurucu bir anlatım beklerdim ama yapmadınız" dedi. Bunun üzerine söz alan Günay, "Ben iki yaşındayken annemi kaybetmişim Avukat bir kardeşim var. Annemin ölüm tarihini bilmiyoruz. Savcıya teşekkür ediyorum iddianamede annemin ölüm kaydı var" dedi.

Ahmet Şık savunma yaptı

Ahmet Şık da savunmasına 2014'te yayımlanan "Paralel Yürüdük Biz Bu Yollarda" isimli kitabının önsözünden alıntı yaparak başladı ve AKP ile Gülen Cemaatinin birlikteliği ve ayrışma sürecine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Şık, "Bu savaş, ne demokrasi ve temiz toplum ne de birilerinin iddia ettiği gibi barış ya da sivilleşme için yaşanıyor. Sadece devletin sahibi kim olacak diye savaşılıyor" ifadesini kullandı.

15 Temmuz'a ilişkin değerlendirmede bulundu

Savunmasında 15 Temmuz darbe girişimine de değinen Şık, "250 insanın katledildiği kanlı bir kalkışma yaşandı. Tek failinin Gülen Cemaati olduğuna inanmamız istenen bu kalkışmanın hükümet tarafından önceden bilindiğine yönelik ciddi kuşkular var. Üzerinden bir yıl geçtiği ve çok sayıda soruşturma açılmasına rağmen kuşkular azalmak yerine giderek arttı" diye konuştu.

'Giderek koyulaşan karanlık günlerden geçiyoruz'

Şık, darbe girişimi sonrasında gelinen noktayı, "Hakikati dile getirenlerin, suç düzenine itiraz edenlerin, gasp edilen haklarını talep edenlerin seslerinin kısılıp boğulmaya çalışıldığı ve giderek koyulaşan karanlık günlerden geçiyoruz" diye anlattı.

Hakim müdahale etti

Ahmet Şık'ın savunmasını yaptığı sırada müdahalede bulunan Mahkeme Başkanı Dağ, "Burada bir yanlışlık var Ahmet Şık. Savunma kapsamında kal. Biz köşe yazısı yazmanızı değil savunma yapmanızı bekliyoruz" dedi. "Tahammül ederseniz bunun savunma kapsamında olduğunu göreceksiniz" diyen Şık, savunmasını sürdürdü.

'Türkiye dünyanın en büyük gazeteci hapishanesi'

Savunmasında 15 Temmuz sonrasında yaşananları da özetleyen Şık, "150'den fazla gazeteci de hapislere tıkılınca Türkiye yeniden 'dünyanın en büyük gazeteci hapishanesi' ünvanına kavuştu" dedi.

İddianamelerde "FETÖ'nün amacı" olarak anlatılan "yasama, yürütme ve yargı erklerinin ele geçirilmesi" suçlamasını hatırlatan Şık, "İşte bu nedenlerle Gülen Cemaati'nin en büyük yenilgisi olan 15 Temmuz Kalkışması, aynı zamanda en büyük zaferidir" dedi.

Ergenekon, Balyoz ve Askeri Casusluk davalarını hatırlattı

Gücü elinde tutanların tek amacının her ne olursa olsun totaliter iktidarlarını sürdürmek amacında olduklarını belirten Ahmet Şık, Gülen Cemaatinin AKP iktidarı döneminde stratejik mevki ve makamlara yerleştiğini söyledi. Ergenekon, Balyoz ve Askeri Casusluk ile bir dizi kumpas davasını hatırlatan Şık, "Erdoğan o dönemde kendisini bu davaların savcısı olarak ilan etmişti" dedi.

Bekir Bozdağ'ı suçladı

Gülen Cemaatinin yargı içindeki yapılanmasına ilişkin de savunmasında anlatımlarda bulunan Şık, CHP'nin hazırladığı bir rapordaki yargıdan tasfiye edilenlere ilişkin bilgileri paylaştı ve eski Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ı "yargının Cemaat'e teslim edilmesinin baş sorumlularından birisi" olmakla suçladı.

Ahmet Şık: Cumhuriyet'ten illegal örgüt, bizlerden terörist çıkaramayacaksınız

Ahmet Şık, savunmasında şunları söyledi. "Evet, tarih bir kez daha bizden yana. Dolayısıyla ne Cumhuriyet Gazetesi'nden bir illegal örgüt ne de bizlerden terörist çıkaramayacaksınız. Buraya kadar anlattıklarımdan anlamışsınızdır. Söylediklerim savunma veya ifade değil. Aksine ithamdır. Çünkü; bu siyasi operasyonun kanuni kılıfını hazırlayan metnin başında 'iddianame' yazması, çöp muamelesi yapılması gereken bu utanç vesikasını hukuki kılmıyor. Tıpkı, öncesi ve sonrasıyla bu siyasi operasyonda görev ve rol üstlenen kimi kişilerin adlarının önünde hâkim - savcı yazmasının kendilerini hukukçu kılmadığı gibi."

'Basın özgürlüğünü hedef alan bir pogrom'

Kendilerine yönelik operasyonun "düşünce ve ifade hürriyetini, basın özgürlüğünü hedef alan bir pogromdan başka bir şey değil" diye tanımlayan Şık, "Ve kimi yargı mensupları da bu pogromun linççileri olma görevini üstlenmişlerdir" diye konuştu.

'Hak, adalet, hukuk çarısı size ulaşmıyor, dolayısıyla talebim yok'

Yargının adaleti sağlamakla görevli denetleyici bir güç olduğunu hatırlatan Şık, "Ancak Türkiye'de yargının kimi mensupları, bizatihi adaletin mezar kazıcıları olmuşlardır" dedi. Şık, savunmasını şöyle sürdürdü: "Hukuktan; hak, adalet, vicdan ve liyakati çıkardığınızda geriye kalan ne ise, Türkiye yargısı şu an odur. Yaşadığımız tecrübelerden yola çıkarak gayet iyi biliyoruz ki hak, adalet, hukuk, insanlık çağrıları size ulaşmıyor. Dolayısıyla, hiç bir talebim de olmayacak. Ancak, sizi bir zırh gibi kuşatan üzerlerinizdeki cüppelerin, insan hayatından ve özgürlüğünden yapılmış olduğunu söylemekle yetineceğim. Cumhuriyet Gazetesi'nde aradığınız örgüt, siyasi parti kılığında ülkeyi yönetiyor. Sahibinin sesi olmuş medyası da bu organize kötülük örgütünün yalanlarını gerçekmiş gibi sunuyor. Suçlarını perdeleyip, kötülüğün yaygınlaşıp sıradanlaşması görevini yerine getiriyor. Yani örgüt propagandası yapıyor."

'Gazetecilik suç değildir'

Şık savunmasını şöyle tamamladı: "Gazetecilik faaliyetlerimin suç olarak gösterilmeye çalışıldığı bir operasyona karşı söyleyeceklerim bundan ibarettir. Ve hiçbir şekilde savunma değildir. Ki bunu gazeteciliğe ve mesleğimin etik değerlerine hakaret sayarım. Çünkü gazetecilik suç değildir. Gazetecilik faaliyetlerini suçlama konusu yapmak, totaliter rejimlerin ortak özelliğidir. Tecrübemle biliyorum ki mesleki faaliyetlerim nedeniyle her siyasal iktidarın ve her dönemin yargısının 'kötüsü - suçlusu' olmayı başardım. Kızıma bırakacağım bu mirastan gurur duyuyorum. Biliyorum, bu iktidarın da, yargısının da benimle ilgili sorunları var. Çünkü gazetecilik yapmaya çalışıyorum. Bugün, Türkiye'de yaygın bir şekilde olduğu gibi siyasal iktidara, çeşitli güç odaklarına değil hakikatin gücüne sırtımı dayayarak gazetecilik yapıyorum. Çünkü, Türkiye gibi demokrasiyle sıkı bağlar kuramamış ve giderek daha da totaliterleşen rejimlerde gazetecilik yapmak demenin çizgiyi aşmak demektir. Ve gazetecilik hizaya gelerek yapılmaz. Hizaya gelerek yapılanın adına da gazetecilik denmez. Eğer icazetle yazıp söylersen, onursuzluğun acizliğiyle ezilirsin. Bu yüzden söyleyeceğim o ki, dün gazeteciydim. Bugün gazeteciyim. Yarın da gazetecilik yapmaya devam edeceğim. Yani hakikati boğmak isteyenlerle aramızdaki bu uzlaşmaz çelişki hiç bitmeyecek. Bunun için bir bedel ödemek gerektiği ortada. Ama sanmayın ki bu bizi korkutuyor. Ne ben, ne de dostları olmaktan onur duyduğum 'Dışarıdaki Gazeteciler', her kim olursanız olun hiç birinizden korkmuyoruz. Çünkü zorbaları en çok korkutanın cesaret olduğunu biliyoruz. Ve zorbalar da şunu bilsin ki, hiçbir zalimlik, tarihin akışını engelleyemez. Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet."  

Yorumlar

Yorumunuz alındı!

Yorumunuz başarıyla kaydedilmiştir ve onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

İsim gerekli!

Mesajınızı yazınız!

Henüz yorum yapılmamıştır.