Bülent BİRİCİK

06.12.2018 10:01

Cumhuriyet…

İsmini bizzat Atatürk’ün koyduğu basının 94 yıllık tarihi çınarı… Türkiye Cumhuriyeti ile yaşıt bir gazete… Bu iki cümle bile Cumhuriyet’i buradaki satırlara sığdırabilmenin ne kadar imkânsız olduğunu anlatmaya yetiyor.

Gazeteyi 1924’te arkadaşları Nebizâde Hamdi ve Zekeriya Sertel ile birlikte kuran Yunus Nadi bile Cumhuriyet düşmanlarına, hilafet yanlılarına karşı mücadele için kurulan bu gazetenin yıllar sürecek zorlu yolculuğunu öngörememiştir. Pembe Konak’tan başlayıp Şişli’ye dek süren serüveninde yazar cinayetlerinden kapatmaya, bombalamaya, gözaltı ve tutuklamalara dek hepsini yaşadı Cumhuriyet…

Yunus Nadi, Zekeriya Sertel, Yakup Kadri, Abidin Daver, Nadir Nadi, Ziya Gökalp, Aka Gündüz, Reşat Ekrem Koçu, Ahmet Rasim, Peyami Safa, Ahmet Refik, Abidin Daver, Cenap Şahabettin, Vedat Nedim, Halit Ziya, Cevat Fehmi Başkut, Mümtaz Faik, Fuad Köprülü, Halit Fahri gibi Türk edebiyat ve yazın hayatının önemli isimlerinin bu gazetede yazmış olmalarından dolayı bile fazlasıyla saygıyı hak ediyor.

Gelgitlerle dolu yıllar
Cumhuriyetin yakın geçmişine göz atanlar yayın hayatı boyunca muhalefet safında yer aldığını düşünerek yanılabilirler. Kuruluş amacı itibariyle dönemin iktidarının fikirlerini halka anlatmak olan gazete, çok partili döneme geçişin ilk yıllarında ve 12 Mart 1971 döneminde de iktidarların yanında yer aldı. Kısa bir dönem de olsa tutucu fikirleriyle ön plana çıktı. Ancak gazete Atatürkçü, laik, demokrat gömleğini her ne şart altında olursa olsun çıkarmadı. 1993 yılında Berin Nadi’nin kurduğu Cumhuriyet Vakfı tarafından yönetilmeye başlanan gazete, ülkemizde tek bir patrona ait olmayan patronsuz gazetelere de ilk örnek teşkil ediyor. Patronu olmadığı gibi gazetecilik ve yayıncılık dışında başka geliri de yok. Bu da Cumhuriyet’i kendi yağı ile kavrulma mecburiyetine ve dolayısıyla yıllar yılı süren kısır ekonomik problemlerle uğraşma zeminine çekiyor.

Ekonomik problemleri bir yana bırakalım, Cumhuriyet asıl kırılmayı ideolojik düzlemde yaşadı ve yaşıyor. Deyim yerindeyse Cumhuriyet okurunun Cumhuriyet’e yaptığını başka hiç kimse yapmadı. Cumhuriyet profil itibarıyla bir yazar gazetesi, bir fikir gazetesi… Özünde sol düşünceye sahip olan demokrat, Kemalist ve laik çizgideki okur kitlesi, yayın politikası ve yazarlarının profili dolayısıyla yıllar yılı gazetesi Cumhuriyet’le bir dargın bir barışık ilişki yaşamasına yol açtı. Görüntü küçük bir aile içi anlaşmazlığı andırsa da, bu okur gelgitleri gazetenin tiraj kaybına su taşıdı. Son 30 yılına bakarak “Cumhuriyet’i nasıl bir gazete olarak bilirsiniz?” diye bir soru sorulduğunda aşağı yukarı ortaya çıkan profil şu: “Aynı siyasi çizgide bulunan fakat farklı fraksiyonlarda bulunan okurlarını bir türlü memnun edemeyen”, “İktidarlar tarafından sevilmeyen”, “50 yaş ve üzeri tarafından okunan”, “Kör muhalif tutumlarıyla muhalifleri bile çileden çıkaran”, “Bazı yazarları ayrılsa ertesi gün yayınlanamayacakmış hissiyatı veren”, “Liberal söylemlerde bulundu diye kimi yazarlarına bile tahammül edilmeyip okunmaktan toptan vazgeçilen”, “İktidarın tek bir icraatına bile olumlu yaklaşıldığında okuyucularına kendi kendini infilak ettirecekmiş hissiyatını veren” gazete…

Memnuniyetsiz okurları artıran gazete
Gazeteler içesinde belki de kırılgan ve memnuniyetsiz okur kitlesine sahip tek yayın organı Cumhuriyet’tir. Entelektüellerin gazetesi Cumhuriyet, yönetim değişiklikleri, yazar tasfiyesi, ayrılmalar gibi aslında bir gazetenin yaşayabileceği olağan değişiklerde bile bu entelektüel birikimin tahammülsüzlüğünden olsa gerek, hızlı aksiyon alarak gazetesine küsmesiyle biliniyor. Yazarların ve okurların İdeolojik ayrışmaları ise tuzu biberi… Zira gazetenin yakın geçmişine bakıldığında kimi yazarlara okurlar tarafından liberal, ulusalcı ve Amerikancı gibi suçlamalar yöneltildiğini görüyoruz. Mevcut siyasi iklim veya o yazarın marka değerinin yüksek olması gibi nedenlerle gazeteler zaman zaman çizgisine çok uygun olmasa da bazı yazarlara köşe açabiliyorlar. Ancak Cumhuriyet okurunun böyle bir durumu bile tolere edebilme kapasitesinin ne derece düşük olduğunu yaşananlar bize gösteriyor. Cumhuriyet’in mevcut iktidarın sevmediği biz gazete olmadığı gerçeğinden yola çıktığımızda sol muhalefetle ilişkilerinin nasıl olduğu analiz edilirse, burada da sorunlu bir ideolojik paydaşlık olduğunu görüyoruz. Ana Muhalefet Partisi CHP yönetim olarak gazete ile iyi ilişkiler içinde olsa da, gazetenin yayın çizgisi bu partiye oy veren kitlenin ideolojisiyle tam olarak örtüşmediğinden olsa gerek, bu durum tirajlara bir türlü yansımıyor. Bu da bir anlamda kendisini muhalif olarak hisseden kesimin; Sözcü, Evrensel, Birgün gibi gazetelere ya da dijital medyada yer alan alternatif yayınlara yöneldiğini işaret ediyor.

Gazetenin yaşadığı kırılma noktaları
Gazetenin geçmişte yaşadığı kırılma noktalarına göz attığımızda okur refleksinin hassasiyetini daha iyi ölçümleyebiliriz. Bu anlamda Cumhuriyet’in en önemli kırılma noktası kuşkusuz, adı gazete ile özdeşleşen Uğur Mumcu’nun menfur bir cinayete kurban gitmesidir. Bu olay Cumhuriyet okurlarını bir dönem konsolide etmiş ve gazete okur desteğini yakından hissetmiştir. Yine ismi gazete ile özdeşleşen İlhan Selçuk’un Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınması ve bir süre sonra vefatı da okurların yeniden Cumhuriyet etrafında kenetlenmesine yol açmıştı. Ne var ki 2015’te Can Dündar ve ekibinin gazetenin yönetimine gelmesi, ardından da gazete yöneticilerinin gözaltına alınıp tutuklanmaları, sonrasında yönetimin 2018 Eylül ayında tekrar değişip eski ekibin istifası, Cumhuriyet okurlarının kırılganlığını bir kez daha su yüzüne çıkardı. Nitekim yıllardır kemikleşen 50 binli tirajlar yerini 33 binli rakamlara bıraktı. Yakın zamana dek verdiği kaliteli ekleriyle, pek çok insanın evinde mini kütüphane oluşmasını sağlayan promosyon kitaplarıyla, ekol haline gelen bulmacalarıyla, sıkı takipçileri olan yazarlarıyla, haberlere bakış açısıyla bir koca çınarın dip yapmış tirajları acaba ne ile izah edilebilir? Koltuğun altına sıkıştırılıp ortalıkta dolaşıldığında, dörde katlanıp cepte gezdirildiğinde, elde gururla taşındığında statü sembolü olarak algılanan Cumhuriyet, acaba diğer gazeteler gibi dijitalleşmeye mi kurban oluyordu? Yoksa Cumhuriyet, yönetimsel ve editoryal anlamda yaşadığı çalkantılar yüzünden mi bu hale gelmişti? Bu konunun gazetenin yeni yönetimince çok yönlü olarak değerlendirilmesi uygun olacaktır sanırım.

Atatürk’ün mirası sayılan bir gazetenin yaşadığı buhranın boyutunu, gazeteden ve internet sayfalarından günlerdir duyurulan bir kampanya ile daha iyi okumak mümkün olacaktır. “Cumhuriyet için imece çağrısı” başlığını taşıyan bu duyuruda okurlara gazete için dayanışma çağrısı yapılıyor ve şöyle deniliyor: “Cumhuriyet, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilke ve devrimlerini koruma, yaşatma ve yükseltmekle yükümlüdür. Bu sorumluluğu bağımsız olarak sürdürmek için yurttaşlarımızı tıpkı Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda uygulanan bir toplu imeceye, halkın öz gücüne yaslanan yeniden bir Kuvayı Milliye hareketine çağırıyor. Bu içten, açık yürekli çağrımızdır... Cumhuriyet Vakfı’na yapacağınız her bağış, destek, katkı; 1923 devriminin yaktığı uygarlık ateşinin sönmemesi için tutuşan bir kav olacaktır.”

Yaşananlar karşısında üzülmemek elde değil… Umuyoruz ki bu zor dönem kıza zamanda atlatılır.
Eylül 2018’de yaşanan yönetim değişikliğinin ardından gazetenin yayın politikasında değişiklik olup olmadığını merak edenler olabilir. Zira gazeteyi yöneten Cumhuriyet Vakfı’nın eski yöneticilerinin tekrar yönetime geliş biçimleri üzerinden yürüyen tartışmalar ve bazı iktidar yanlısı yazarların yeni yönetime alkış tutması yayın çizgisi üzerinden yeni bir tartışmanın fitilini ateşledi. Bu konudaki şahsi kanaatim şu: Cumhuriyet Gazetesi’nin yayın politikası üzerinden tartışma açmak, rejim olarak Cumhuriyeti tartışmakla eşdeğer sığlıkta olacaktır.

Yorumlar

Yorumunuz alındı!

Yorumunuz başarıyla kaydedilmiştir ve onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

İsim gerekli!

Mesajınızı yazınız!

Henüz yorum yapılmamıştır.