Halef R. VAYIS

17.04.2019 11:51

Değişti denen dünyada fikr-i ayar lazım…

Almanya vize uygulamasına 1980 yılında başlıyor. Sonrasında uygulama diğer Avrupa ülkelerine de sirayet ediyor. Birkaç yıl içinde ise dünyanın çoğu ülkesine, sadece vizeyle yolculuk yapabilir hale geliyoruz…

 

Tarih, 1970’li yılların ilk yarısından bir gün…
Yer, Sirkeci tren garının önü…

Murat 124 marka arabasının yanında dolanan adam bağırıyor: “Almanya, Almanya, Almanya…”

Arabasını dörtleyen yola çıkıyor. Arabanın dolması bazen 2 saat sürüyor, bazense 2 gün.
Kimi zaman da mevcut üç kişinin, henüz gelmeyen dördüncünün ücretini paylaştığı zamanlar oluyor. Hem böylesi daha rahat yolculuk demek… Sonrasında ise istikamet Münih…

Günümüz penceresinden bakarsak şaka gibi!
Ama değil.

Pasaportunu yanına alıp 100 Deutsche Mark’ı cebine koyan, kendini önce dolmuşa, sonra Almanya’ya atıyor.

1950’li yılların ikinci yarısından itibaren İstanbullunun hayatına giren minibüs ve taksi dolmuşların vardığı nokta, Almanya hattı…

Adına vize denen özgürlük kısıtlama belgesi, henüz ortalarda yok. Almanya vize uygulamasına 1980 yılında başlıyor. Sonrasında diğer Avrupa ülkelerine sirayet ediyor. Birkaç yıl içinde ise dünyanın çoğu ülkesine, sadece vizeyle yolculuk yapılabilir hale geliniyor.

Körleşme…

Kullanmadığınız her duygu körelmeye mahkumdur. Vizeyle birlikte özgürlük duygumuza ket vuruluyor. Git gide zorlaşarak ve sertleşerek uygulanan vize, zamanla beynimize yerleşiyor.

Beslenmesi önlenen özgürlük duygumuz, küçülüp kayboluyor. Uzun süre buna, yüksek konut fonu veya yurtdışına üç yılda bir seyahat izni gibi uygulamalarla, kendi ülke politikalarımız da destek veriyor.

Körleştiriliyoruz.
Kendi dünyamıza kapatılıyoruz. Kendini gelişmiş addeden ülkelerin tahakkümüne uğruyoruz.

Ortak dillerin, ekonomilerin, zevklerin, bilimlerin, kaygıların, sevinçlerin oluştuğu günümüz dünyasında hala sürdürülüyor olması ise tamamen çağ dışı bir uygulama.

Bu toplumun 40 yıla yakın zamandır, salt bu nedenle kaybettiklerini, kim, nasıl telafi edecek; bunu bilen var mıdır acaba?

Zordur kaybedilene yeniden sahip olabilmek…

Kendini kandırıyor…

Kimilerimiz ise körleşmenin etkisini üzerinden atmamakta, ısrarcı davranıyor. Diyorlar ki: “Vize almak artık kolay. Ticaret Odaları, vize büroları var; pasaportunu veriyorsun, artık sen uğraşmadan vizen geliyor.”

Ancak işin özü değişmiyor. Belki başvuru için siz gitmiyor, uzun kuyruklara siz girmiyor, saatlerce ve saatlerce siz beklemiyorsunuz.

Ancak abuk subuk bir sürü belgeyi siz tedarik etmek zorunda kalıyor, dolaylı aşağılanıyorsunuz. Ayrıca vize alsanız dahi, gittiğiniz ülkeye alınıp alınmayacağınız, gümrük polisinin insafına bırakılmış...

Yine aynı kişiler böbürleniyor: “Ben 2 senelik Schengen aldım, hem de çoklu giriş-çıkışlı (Multi). Canımın çektiği Avrupa ülkesine gider, istediğim kadar girip çıkarım.”

Gözlerini açmaya, kafa yapısını değiştirmeye ve de bir dünya insanı olarak özgürlüğünü talep etmeye direniyor.

Vize alabildiği için mutlu. Eşeğini önce kaybedip sonra bulmuş gibi sevinçli…

Kendini kandırıyor.

Kalibrasyon

Kalibrasyon, referans ölçü değerler ile bir ölçü aleti veya ölçme sisteminin belirttiği değerlerin arasındaki ilişkidir.

Daha anlaşılabilir bir şekilde söylenecek olursa, ölçme aletleri veya düzeneklerin doğru sonuçlar verecek şekilde ayarlanmasıdır.

Konumuzla ilgisine gelince…

Referans ölçüsü vize olan ülkelerle, değer ölçüsü vize alabiliyor olan insanların, ayarlarını yeniden gözden geçirmelerinde, yani kendilerini kalibre etmelerinde fayda var.

Değişti denen yeni dünyaya ayak uydurabilmek için birinci şart bu çünkü…

 

twitter.com/halefrvayis

Yorumlar

Yorumunuz alındı!

Yorumunuz başarıyla kaydedilmiştir ve onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

İsim gerekli!

Mesajınızı yazınız!

Henüz yorum yapılmamıştır.