Halef R. VAYIS

27.11.2024 12:11

Köprü kurmak ya da duvar örmek…

Aynı formattaki gazeteler, çoğu aynı şeyleri tekrar eden köşe yazarları ve aynılaşmış TV dizileri, günümüz toplumlarını nasıl etkiliyor?

 

Bugünkü yaşam biçimimizin şekillenme süreci, 19.yüzyılla birlikte ivme kazandı. Bu yüzyıl boyunca, insanın yaşamında gerçekleşen derin değişimler, toplumsal hayatı adeta yeniden formatladı.

Bu döneme kadar ayakkabısını kendisi üreten insan, ayakkabısını pazardan alma alışkanlığını edindi. Giysisi için kendi dokuduğu kumaşı, satıcıdan almayı tercih eder oldu.

İnsanın, günlük yaşamındaki sorunlarının çözümü için aile büyüklerine, köy imamına/rahibine veya yaşlı komşusuna danışma alışkanlığına; başka diyarlardan gelen gazete, kitap gibi yeni araçlara başvurma alışkanlığını eklemesi de, yine bu yüzyılda gerçekleşti.

Aynı yüzyılın ortalarında, dönemin gazetelerinde yazan bazı yazarlar, insanların yeni kent ortamındaki yaşantıları, sorunları ve hayalleri üzerine kalem oynatmaya başladılar. Toplumsal hayatın yeni yüzüyle karşılaşan kalabalıklar, böylece bu yazılarda kendilerini buldu. İnsanlar gazetelere bu yönleriyle de ilgi gösterir olmuşlardı.

 

Kitlesel basın ve reklamcılık birbirini geliştirdi...

Hal böyle olunca da, gazeteler reklamla tanıştı. Reklam gelirleri, gazetelerin maliyetlerini düşürdü ve daha ucuza satılmalarını sağladı. Gazeteler ucuzladıkça daha çok satıldılar; daha çok satıldıkça daha çok reklam aldılar.

Bu döngü, düşük fiyatlı gazete satışında süreklilik yaratırken, kitle basının gelişmesine de neden oldu.

Artık gazeteler için tek amaç vardı; reklam gelirlerini arttırmak. Bu sebeple, gazetelerde, kitlelerin ilginç bulacağı, seveceği veya etkileneceği haber ve yazıların miktarı fazlalaştırıldı. İş zamanla öyle bir hal aldı ki, gazeteler abartılmış ya da kurgulanmış haber yayınına başladılar. Bir sonraki adımda ise okur, yakın hayat ortamından ziyade, uzak olaylarla ilgilenmeye yönlendirildi. Bu yolla kitleler yeni kültürlerle karşılaştı; karşılaşmakla kalmadı, beğendiklerini kendi yaşantısına soktu.

Yukarıdaki son paragraf, günümüz medya dünyasını çağrıştırmaya başladı, değil mi?

Daha kısa geçmişi olan televizyon yayıncılığının farklı olduğunu söylemek de pek mümkün görünmüyor 

Peki kitle ya da bugünkü deyimle tüketici –müşteri de diyebiliriz- açısından durum nasıl?

Aynı formattaki gazeteler, çoğu aynı şeyleri tekrar eden köşe yazarları ve aynılaşmış TV dizileri, günümüz toplumlarını nasıl etkiliyor?

Burada sözü, 2009 yılında kaybettiğimiz Ünsal Oskay Hoca’ya bırakıyorum:

“Hepimiz modada, pop müzikte, TV dizilerinde gündelik konuşma biçimlerimizdeki evcilleştirilmiş argo sözcüklerimizde hızlı değişim sağlarız. Buna karşın, insan ile insan arasındaki temel ilişkinin değişmesini olumlu karşılamayan toplumsal sistemin karşısında, tarihimizin akışını değiştirme olanağından yoksunlaşırız. Bunun da ötesinde siyasal hayatı ve savaşları bile margarin reklamlarının veya ‘soap opera’ların söylemiyle izlediğimiz için, tarihin ya da hayatın tanığı olma şansımızı da yitirir gibiyiz.

Kabullendiğimiz bugünkü hayat tarzımızı yeniden değerlendirmemiz gerekiyor.”

               *  *  *         

Tarihin akışını değiştirme ya da tanığı olma şansını yitirmek, kaç kişinin umurunda olur bilemiyorum, ancak ortaya çıkan yeni iletişim tipiyle, sadece yalnızlaştırmaya yarayan duvarlar örülmeye başlandığı gerçeği günbegün daha belirginleşiyor.

Medya, insanlar arasında köprü kurmaya mı yarıyor, yoksa her bir insanın kendi duvarını örmesine mi yardımcı oluyor; galiba bunu da yeniden değerlendirmemiz gerekiyor…

 

twitter.com/halefrvayis 

Yorumlar

Yorumunuz alındı!

Yorumunuz başarıyla kaydedilmiştir ve onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

İsim gerekli!

Mesajınızı yazınız!

Henüz yorum yapılmamıştır.