Bülent BİRİCİK

04.07.2019 10:59

Medya eliyle ölüm kutsaması

Medya aracılığı ile yeni bir insan modeli tasarlanıyor; ölümü, öldürmeyi seven, hak edenin ölmesi gerektiğine inanan… İnsan duygularına, bilinçaltına subliminal sinyaller gönderilerek, ölüm içselleştiriliyor.

Acaba tüm bu medya uyaranlarının ardında ölüm kutsayıcısı bir üst akıl mı var? Yaşanan bu değişim süreci bir üst aklın tasarımı dahi olsa, bilinen tek gerçek yeni öğretilerin medya üzerinden dayatıldığı… Metaforlarla, somut ve soyut kavramlarla bilinçaltının direnci kırılarak sinyaller gönderiliyor ve ölüm kutsanıyor.

Gazeteler, televizyon kanalları ve dijital medya devamlı olarak algılara oynuyor. Bunun için de manşetler, bültenler, diziler, filmler, belgeseller ve daha nicelerini deneyerek her yolu deniyor.

Filmleri hür irademizle izlediğimizi sanırız ama aslında baktığımız pencere senaristin baktığı ile aynıdır. Karşıtlıkların ilginçliğinden faydalanılarak kurgulanan filmlerde iyiler ve kötüler olmak zorundadır. Senarist hangisini seçerse onun yanında oluruz. Bu bir katil bile olsa... Senaryo gereği bir katil yüceltilmişse onunla empati kurar, öldürdüklerinden zevk alırız. Zira filmlerde öldürmenin yasadışılığı anlatıldığı gibi, gerektiğinde gerekli kişilere uygulanabilir olduğunun mesajları da bilinçaltına iletilir. Oysa insanoğluna bugüne dek savaşlar dışında öldürmenin gayri yasal olduğu öğretilmişti. Yoksa birileri öldürmeyi normalleştiren yeni bir insan modeli mi yaratmak istiyordu?

Dizilerde de filmlerdeki gibi ölmenin, öldürmenin sıradanlaştırıldığını görürüz. Öldürmeye her daim muktedir bir karakter vardır dizilerde. Sevmediğini, fikirlerini beğenmediğini, kendi egemenliği için bir tehdit oluşturanı öldürür. Öldürenin bir haklı gerekçesi, ölenin de öldürülmek için mutlaka yanlışları vardır. Siyah giyimli, çatık kaşlı, dominant karakterimiz öldürdüyse bir bildiği vardır. Ondan hesap sorulmaz… Haksızsa da haklıdır, haklıysa da… Senaryoya göre öldürmek yüceltilirken, ölümün korkunç, üzüntü verici, geride kalanlar için kahredici yanı maalesef görmezden gelinir. Racon gereği önüne geleni öldüren acımasız karakter, etrafındaki üç beş sevdiğine karşı bir o kadar da yufka yüreklidir.

Senaristler reyting uğruna izleyicileri öyle duygulara sevk ediyor ki, bu duygular fikir suçu sayılsa şüphesiz her izleyen müebbet hapis cezası alır. Biz izleyiciler senaristin bizlere ‘haklı’ gibi gösterdiği ‘katil’ karakterle aynı düşünüp, onların öldürme içgüdüsünü kendi ruhumuzda legalize ediyoruz. Katil karakter artık hangi mahkemede ne kadar ceza alırsa alsın bizim gözümüzde haklı olan bir figüre dönüşüyor.

Belgesellerde de durum pek farklı değil. Yönetmenin bakış açısına göre aslan hep haklı, onun besin zincirinin en üstünde bulunan antiloplar ise haksız… İzleyiciler olarak hep aslanın sıcak Afrika ikliminde aç kalmasının güçlüğüne odaklanıyoruz. Oysa ona, yavru antilobu annesiz bırakmış acımasız ve ölümcül bir hayvan gözüyle de bakılması gerekir.

Film yapımcıları, dizi senaristleri ve belgesel yönetmenleri kuşkusuz reyting uğruna tek yönlü bir bakış açısına sahipler. Çünkü zalim de, ölümcül de, haksız da olsa bir kahraman gerekiyor. Başka türlü izlenmeyeceğini, reyting alamayacağını, reklam toplayamayacağını düşünüyorlar.

İşte bu yüzden onlar böyle düşündükçe ölüm sadece ekranda değil günlük yaşamımızda da sıradanlaşıyor. Onlar senaryolaştırdıkça topluma yeni anne, eş, evlat, baba, kardeş katilleri katılıyor.

Yorumlar

Yorumunuz alındı!

Yorumunuz başarıyla kaydedilmiştir ve onaylandıktan sonra yayına alınacaktır.

İsim gerekli!

Mesajınızı yazınız!

Henüz yorum yapılmamıştır.